Türkler’de Çoban Köpeği Irk İsimlendirmesi Nasıl Yapılır?

Türkler’de Çoban Köpeği Irk İsimlendirmesi Nasıl Yapılır?

Paylaş / Yazdır :


BEĞEN & PAYLAŞ Teşekkürler 😉

Merhaba, önceki yazılarımda bu isimlendirme konusuna biraz değinmiştim. Fakat o yazıların esas amacı hataları düzeltmekti. Peki doğrusunu yazdığım bu isimler nereden geldi? Nasıl üretildiler? Bu yazımda buna değinmek istiyorum.

Türkler’de köpek ırkı isimlendirmesi nasıl yapılır?
Köpeğin “başına” göre yapılır. Türkler köpeklerini seven, değer veren, sahiplikleriyle gurur duyan kadim bir millettir. Karabaş ve diğer Türk çoban köpekleri de Türkler gibi kadimdir. Saf ırklardır. Bir Alman çoban köpeği gibi üretim ırklar değillerdir. Dolayısıyla düzgün isimlendirilmeyi fazlasıyla hakederler. Kaldı ki Türkler’de isimlendirme son derece önemlidir. Bildiğiniz gibi Türk erkek çocuklarına kendileri haketmedikçe isim dahi verilmezdi. Adsız kalmak bir Türk erkek çocuğu için son derece utanç vericiydi ve kayda değer bir yiğitlik yapmadıkça isim alamazdı.

Bu çerçeveden bakıldığında isimlendirmeye son derece önem veren Türkler çok değer verdikleri köpeklerinin ırklarını, tiplerini ayırma konusunda da bir ilke bir disiplin belirlemişlerdir. Türkler köpeklerinin başlarına göre isimlendirirdi.

Doğru isimlere bakalım. Karabaş, Akbaş, Alabaş, Sarıbaş. İsmini binlerce yıl önce alan bu ırkların isimlerinde ortak bir nokta dikkatinizi çekti mi? Baş kelimesi değil mi? Evet, aynen öyle.

Karabaş bugün Kangal, Anadolu Çoban Köpeği, Aksaray Malaklısı diye yanlış isimlendirilen ırkın ve onun varyetelerinin ortak ve doğru adıdır. Karabaş denmesinin sebebi kafasının siyah olması, en azından ağzının tamamını kaplayan ve anlına doğru uzanan sim siyah ve kusursuz bir maskeye sahip olmasıdır. Bu nedenle Karabaş adını almıştır. Karabaş’tan bolca bahsettiğimiz için fazla detaya girmeyeceğim.

Akbaş ise bugün hala aynı isimle anılır. Henüz cahil ve taraflı kişilerin tecavüzüne uğramadığından ismini koruyabilmiştir. Umarım ileride Boncuklu Köyü’nden birileri çıkıp “Bunun adı Boncuklu Çoban Köpeği’dir!!!” diye iddia edip, başarılı olup, tüm dünyayı ve en önemlisi sizleri yanıltmazlar. Allah korusun. Her neyse, bu ırkımızın adı da bembeyaz olan kafasından gelir. Yüzünde beyaz dışında bir renk bulunmaz. Bununla beraber tüm vücut tüyleri de beyazdır. Fakat bu ırk albino değildir. Burnu siyahtır. Vücut yapısı olarak Karabaş ile aynıdır. Karakteri de çok benzer fakat biraz daha sert ve korumacıdır.

Alabaş ise bugün genelde sadece Ala adıyla bilinir olmuştur. Bu ırkımız da beyaz temellidir. Fakat kafasında ve vücudunda parça parça kahverengi büyük lekeler bulunur. Alacalıdır. Bu nedenle Alabaş ismini almıştır. Bu ırkımız da çok şükür isimcilerin tecavüzüne henüz uğramamıştır. Karabaş ve Akbaş kadar yaygın olarak bilinmemekte, üretilmemektedir. Fakat en az onlar kadar değerli ve saygın bir ırktır. Fiziki olarak kuzenleri olan Karabaş ve Akbaş ile aynıdır. Rengi değişiktir. Sert ve korumacı bir ırktır. Bu ırkımızdan çok meydancı çıkar.

Sarıbaş ise bu kuzenler arasında en az bilinenidir. Eminim çoğunuz duymamışsınızdır bile. Bu ırkımız adından da anlaşılabileceği gibi sarı tonlarında bir renge sahiptir. Yüzünde herhangi bir siyah maske yoktur, veya burundan yukarı belli belirsiz çok hafif bir siyahlık vardır, vücudunda herhangi bir alacalık yoktur. Tamamen sarıdır. Fiziki olarak kuzenleriyle aynıdır. Bu ırkımızla ilgili bilgiler son derece sınırlıdır. Fakat bu ırkın kuzenlerine göre daha sakin ve ağırbaşlı olduğunu, sosyal fakat özellikle kişi ve alan korumasında çok kararlı ve iyi olduklarını biliyorum. Yok olmak üzere olduğunu da biliyorum. Bu ırka ayrıca Altınbaş dendiğini de duyuyorum fakat bu isimlendirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Doğrusu Sarıbaş’tır.

Gördüğünüz gibi kadim Türk çoban köpeklerinin doğru isimlendirmeleri bu şekildedir. Bu bölgeden bölgeye değişen bir isimlendirme DEĞİLDİR. Bu, niyetten niyete değişen bir isimlendirmedir. Halkımızın yerel ve geçici menfaatlerini ve şahsi egolarını bir kenara bırakıp acilen bu hatalardan dönmeleri ve ırklarına sahip çıkmaları elzemdir.

Bir de şu konudan bahsetmek isterim, aklınıza “E aradaki tek fark renkse neden ayrı isimlendirilsinler ki?” diye bir soru gelebilir. İzah edeyim. Öncelikle neden bu varyetelerin oluştuğunu anlatmaya çalışayım. Bildiğiniz gibi atalarımız olan eski Türkler yani bu ırkın ilk sahipleri ve üretenleri hayvancılıkla ve avcılıkla uğraşan göçebe ve savaşçı bir milletti. Buradaki 4 kritik kelime hayvancılık, avcılık, savaşçılık ve göçebeliktir.

Hayvancılıktan başlayalım. Türkler eskiden beri davar, sığır ve at yetiştirmişlerdir. Bu hayvanları çok çok büyük sürüler halinde yetiştirdiklerinden köpek ihtiyaçları da ortaya çıkmıştır. Çünkü bu devasa sürüleri yırtıcılardan ve yağmacılardan korumak sadece insan gücüyle mümkün olamamaktaydı. Fakat genelde karışık hayvan türleri ya da hatta karışık ırkta hayvanlar de beslenmezdi. Yaşanılan coğrafyaya en uygun ırk davar, sığır ya da at seçilir ve o ırk yetiştirilirdi. Bu durum günümüzde de aynıdır. Hatta arıcılıkta bile bu durum geçerlidir. Neyse dağıtmayalım, dolayısıyla söz gelimi davarcılık yapan bir boyun keçisi siyah, diğer boyun beyaz, diğer boyun sarı (kahverengi), başka bir boyun ise alaca renkli davarları oluyordu. Dolayısıyla da buna göre köpeklerinin de renkleri uyumlu şekilde değişiyordu. İşte bu çeşitlenmenin temel sebeplerinden biri budur.

Avcılık ise bir diğer faaliyetti. ” Av köpeği diye bir şey var, çoban köpeğiyle av mı olurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim. Yanılıyorsunuz. Siz haklı olarak olaya içinde yaşadığınız bugünün dünyasından bakıyorsunuz. Fakat o günün dünyası böyle değildi. Uydular, dronlar, tam otomatik av tüfekleri, dürbünler, GPS’li yer bulucular, sınırsız mühimmat, gece görüşlü dürbünler, lazer işaretleyiciler ve daha onlarca farklı av ekipmanı yoktu. Ayrıca avlanan canlılar da bugünkü gibi çulluk, keklik, tavşan, bıldırcın değildi sadece. Tilki, çakal, vaşak, kurt, domuz hatta ayı, pars ve aslan avlanıyordu. Bir aslan avına İngiliz pointer götürün bakalım elinizde ok ve mızrak varken. Kaç tane aslan ya da ayı avlayacaksınız. Bakış açımızı düzelttiysek devam edelim. Size küçük köpekler değil bu devasa avların izini sürecek, onları korkutacak ve hatta onlara korkusuzca saldırabilecek iri, korkusuz, hızlı ve güçlü köpekler lazım olurdu. İşte bu avcılık baskısı da bu ırkları oluşturan yapay seçilim üzerinde baskı yaratıyordu ve ayrımın temel sebeplerinden biri de buydu.

Savaşçılık ise bir başka baskıydı bu ırklar üzerinde. Ordu millet kavramını duymuşsunuzdur. Türkler’e yani bize özgü bir kavramdır. Onbinlerce yıldır boyunduruk altında yaşamamızı engelleyen, işgalcileri pişman etmemize yarayan bu kavrama göre her Türk askerdir. Dikkat ettiyseniz her Türk dedim her genç Türk erkeği demedim. Dolayısıyla bu kavramın içine kadınlar ve çocuklar da girer. Tabi ki öne ilk onlar sürülmezler. Korunurlar. Ancak ihtiyaç halinde onların da ellerinden geleni yapmaları istenir ve beklenirdi. Yaparlardı da. Şanlı kurtuluş savaşımız binlerce kadının ve çocuğunun kahramanlık hikayeleriyle doludur. Kaynağı ise bu ordu millet kavramıdır. İşte bu kavramın dışında kalamayacak 2 canlı daha vardı, biri köpek diğeri at. Neden at avrat silah denmiş de at it avrat silah denmemiş bilemiyorum. Belki de iti silahtan saydılar kim bilir. Eski Türk sanat eserlerine baktığımızda bu köpeklerin savaşlarda da kullanıldıklarını görüyoruz. Köpeklerin olası mücadelelerde kullanılması da bu ırklar üzerindeki bir diğer etkili yapay seçilim baskısıydı. Bu da çeşitlenmeyi güçlendiren bir olgu olmuştur.

Göçebelik konusu ise bir diğer baskı kaynağıydı. İlk bakışta çok da etkili olamayacak bir olgu gibi gelebilir size fakat göçebe olmak demek yerleşik bir hayata geçmemiş olmak demektir. Yüksek duvarların, sağlam çitlerin arkasında, güçlü surların ve duvarların içinde yaşamıyor olmak demektir. Çadırda yaşıyor olmak demektir. Peki olası bir ayı, aslan ya da kaplan saldırısında çadır sizi, ailenizi ya da hayvanlarınızı korumaya yeter miydi? Tabi ki hayır. İşte bu nedenle güvenlik ihtiyacınızı da yine bu köpekler yardımıyla giderirdiniz, öyle de olmuştur. Göçebe yaşam tarzı da bu ırkların meydana çıkmasında önemli bir yapay seçilim baskısı yaratmıştır. Etkili olmuştur.

Şimdi benden saydığım bu 4 yapay seçilim baskı kaynağının hangisinin hangi ırkı ortaya çıkardığını söylememi istediğinizi biliyorum. Ama cevabı bilmiyorum. Bilmeye imkan olduğunu da düşünmüyorum. Bildiğim tek doğru şu ki bu baskılar beraberlerinde coğrafi, kültüler, iklimsel ve başkaca bazı birkaç olguyla birleşerek bu ırkları ortaya çıkarmıştır. Hepsi bu.

Son olarak bunlara ayrı ayrı ırk muamelesi yapmayı doğru bulup bulmamanız konusunda bir iki kelam edeyim. Bunun bir önemi yok. Doğru isimlendirdiğiniz sürece ırk ya da renk ya da varyete ya da tür demeniz bir önem taşımıyor. Çünkü bu ırklar biz onlara ırk dedik diye ortaya çıkmadılar. Onlar ortaya çıktılar ve biz onları doğru şekilde tanımlayabilmek için ırk dedik. Yani bu sadece bilimsel bir isimlendirme. Biz ne dersek doğrusu odur.

Umarım faydam olmuştur. Diğer yazılarımda görüşmek umuduyla, saygı ve sevgilerimle.

Ersin


BEĞEN & PAYLAŞ Teşekkürler 😉

Paylaş / Yazdır :


Yorum yazın

YA DA

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacatır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Telefon: +90 532 547 5472 Whatsapp
Faks: -
Muğla
İstanbul
Araç çubuğuna atla